Ana Sayfa Editörün Seçtikleri Çocukluğumun Arabaları – Eski İstanbul Dolmuşları

Çocukluğumun Arabaları – Eski İstanbul Dolmuşları

Ahmet Çizer

Çocukluğumun Arabaları – Eski İstanbul Dolmuşları

Çocukluğumun arabaları deyince aklıma  babam sayesinde kullanabildiğimiz şirket arabalarından daha çok, eski İstanbul dolmuşları geliyor.  Yani o dönemde “Dolmuş” olarak hizmet veren klasik Amerikan arabaları. Dışarıdan oldukça albenili ve büyük gözükürler, içlerinde ise sanki çocuklara özel tasarlanmış “oyuncaklı” bir dünya taşırlardı. Görme şansları olsa şimdiki çocuklar da severdi sanırım.

Çocukluğum 80’li yıllarda Moda’da geçti. Şimdi geriye dönüp baktığımda bu arabalara binerek ayrıcalıklı havalarını hissetmiş olmanın büyük bir şans olduğunu anlıyorum. Küba’yı saymazsak Türkiye dünya üzerinde bu deneyimi yaşayabileceğiniz nadir ülkelerden bir tanesiydi herhalde. Bildiğim kadarıyla 1950’li yıllarda açılan Amerikan üslerinde görev yapan askerlerin elverişli koşullarda getirdikleri arabaları, dönüşte uygun fiyatlara satarak burada bırakmalarının bunda payı büyük.

Kocaburunlar, Şirinler, Kutular

O zamanlar bilmiyordum elbet ama, ayrıcalıklı dolmuş filomuz genelde Chevrolet ile Chrysler serisinden Dodge, Desoto ve Plymouth’un 1940 ve 50’li yıllarda üretilen modellerinden oluşuyordu. Ben bunları özellikle önden görünüşlerine göre kendimce üç ana grupta toplamıştım: “Koca Burun” lar, “Şirin” ler ve “Kutu” lar.

Koca Burun, 1955’e kadar üretilen pek çok modelde ön kaputun ortasında yer alan oldukça yüksek bombeden ötürü kullandığım bir addı. 1955-56-57 model Chevy ler için “Şirin” ve genelde 60 sonrası üretilen düz hatlı, gövdesi dikdörtgen prizmayı andıran modeller için de “Kutu” yu uygun görmüştüm.

Tahmin edileceği üzere  benim favorim 1955 yılında “Koca Burun” dan “Şirine” evrilen, yani daha alçak ve yuvarlak hatlara sahip olarak ortaya çıkan Chevrolet arabalar idi. 1955-56-57 serisinin döneminin en çok satılan araçları, günümüzde ise klasik araba koleksiyoncularının gözdelerinden olması bu beğenide yalnız olmadığımı gösteriyor.

Chevy’lerde orijinal tasarımın güzelliği kullanılan sıra dışı renklerle daha da artıyordu. Soft ama göz alıcı renk tonları gene bu tasarımın özelliği olan çift renk kombinasyonu içinde oldukça çekiciydiler.  O dönemin tüm arabalarında bolca kullanılan krom malzemeler hele güneşli günlerde etrafa pırıltılar saçardı. Benzin deposunun sol stop lambasının altına saklanmış olması ise benim gibi oyun düşkünü bir çocuğun unutamadığı bir başka ayrıntı.

Dışı Sizi İçi Beni Yakar

İçeride ise bambaşka bir dünya vardı. Bugünün siyah ağırlıklı plastik malzemelerinin olmadığı, dışarıdaki o güzel renklerin içeride de devam ettiği, kullanılan metal ve krom aksam nedeniyle parlak, enerji dolu bir ön konsol hayal edin. Bazen çekilen, bazen itilen esrarengiz düğmeler, çeşitli kollar ve göstergeler… En ilgi çekici bulduğum özelliklerin başında ise direksiyondan vites geliyordu. Şoförlerin direksiyon çevirirken  yaptıkları zarif vites geçişlerini izlemekten ayrı bir keyif alırdım. Kullanım hissi nasıldı bilemiyorum ama hayatımda gördüğüm en güzel direksiyonlar bu arabalardaydı. Arabayla aynı renk, oldukça geniş ve ince direksiyonlar ortalarındaki krom ikinci bir çemberle gerçekten şık dururlardı.

1958 – Pontiac Bonneville

Bu araçlarla yolculuk etmek bana ayrı keyifli gelirdi. Yolda trafiğin durumu ne olursa olsun ayrıcalıklı bir halleri vardı. Hangi şeritte veya yolda ilerliyorsa oraya ağırlığını koyar ve trafiğin akış hızına hükmederdi. Düz yolda bile oldukça gürültücüydüler, yokuşlarda bazen motorun oflama puflama sesleri de buna katılırdı. Bu noktada klasiklerin onuruna leke sürmek de istemem: Bu gürültünün asıl nedeni ekonomik nedenlerden ötürü araçların çoğunun orijinal motorlarının dizel motorlara çevrilmesi idi.

Yolculuk esnasında özellikle “Koca Burun” larda vapurda gidiyormuşum hissine kapıldığım çok olmuştur. İstanbul’da vapur yolculuğu yapanlar bilirler, vapurlar iskeleye kıç taraftan yanaşmak için çoğu zaman 180 dereceye yakın bir dönüş yaparlar. Düşük hızda yapılan bu dönüş esnasında vapurun camlarından etraftaki manzaranın kayarak değiştiğini izleyebilirsiniz. İşte Koca Burun’larda bir sokağa dönecekleri zaman ön camlarından çok benzer bir hisle dışarıdaki binaların ve insanların kayarak geçişlerini izlerdiniz.

Küba seyahatleri ile ilgili yazılarda ne zaman bu arabaların birbirinden güzel fotoğraflarına rastlasam açıkçası biraz kıskançlıkla ve hayıflanarak baktığımı itiraf etmeliyim. Keşke eski İstanbul dolmuşları da bakımlı ve korunmuş halleriyle en azından turistik olarak hizmet vermeye devam etselerdi. Bu arabaların ticari plaka ile çalışmaları 2000 yılında bitirildi. Aslında bu karar beni sevindirdi çünkü 1994 te hepsi sarıya boyandıkları zaman bir nevi tecavüze uğradıkları düşüncesine kapılıp çok üzülmüştüm.

İşte O zaman Öldüler!

Eski İstanbul dolmuşları yolcu kapasitesini arttırmak için kesilip biçildiklerinde  ya da ekonomik çalışmaları için traktör motoru takıldığında yaralanmışlardı belki ama, etrafa enerji saçan o muhteşem renklerini tek tipleştirmek adına sarı boyaların altına gömdüğümüzde hepsini kesinlikle öldürdük.

Günümüzde, herkesin satın alabileceği,  böyle estetik arabalar artık üretilemiyor. Binek araçların çoğunu birbirinden ayırmak neredeyse imkansız. Tüm üreticilerin uymakla yükümlü oldukları güvenlik prosedürleri ve sert fiyat rekabeti bunun en büyük nedeni olarak gösterilse bile ben hayallerimden vazgeçmek istemiyorum. Tüm otomobil severler adına, 50 lerin ruhunu geniş kitlelerle tekrar buluşturacak yeni modellerin üretilmesini umutla bekliyorum.

Otomotiv dünyasına dair daha fazla yazı için tıklayın. 

 

İlginizi Çekebilir