Otomotiv sektörü profesyoneli ve otomobillere çocukluğundan bu yana gönül vermiş yazarımız Uluğ Aktunç’un yazı dizisi : Hayatlarımıza değen plakalar
34 HP 700… Volkswagen Beetle…
34 T 1520… Tofaş Doğan…
34 APK 62… Toyota Corona…
34 KVS 04… Nissan Altima
34 CTV 66… Opel Vectra…
34 E 1786… BMW 3.16i
34 FH 773… Toyota Corolla…
34 AB 0285… Opel Corsa…
34 AC 7582… Fiat Tipo…
34 HZR 54… Fiat Idea…
34 UB 7603… Renault Symbol…
34 VR 0254… Nissan Micra…
Çocukluğumdan bu yana hayatıma değen, şahsen kullandığım, içinde uyuyup sabah yatağımda uyandığım, düğünüm ardından damatlıkla bindiğim, yağmur yağdığında içine girip pıtır pıtır yağmur sesi dinlediğim, Antalya’ya, Bursa’ya, İzmir’e, Bodrum’a, Edirne’ye, Ankara’ya ulaştıran arabalarım(ız) ve unutmadığım plakaları… Her biri ayrı kişilik sahibi otomobillerim(iz)…
12 adet plakayı niye hatırlar insan?
Bir bağ olmadan mümkün mü? Vosvos deniliyor mu mesela başka bir ülkede Volkswagen’e? Neden aileden biri gibi seviliyor? Neden bu sempati? Doğru düzgün otomobiller yokken bu “tosbağa” (bu da bize özgü bir tanımlama, beetle diyorlar araca dünyada, böcek) birçok ailenin ayağını yerden kesti de ondan. Kuru soğutmasıyla yolda kalmadı, üzmedi. Kardeşim doğunca babam yaya kalmamak için aldı. 11 yaşındaydı alındığında araç, uzun yıllar hizmet etti. Anısı ayrıdır…
Tofaş 1982’de Mirafiori’den türeterek Doğan’ı çıkardı, çelik jantları, çift farları, ahşap iç kaplamaları, metalik renkleri, geniş iç alanıyla herkesin beğenisini kazandı. Babam ve iki ortağı birer adet aldılar, bizimki bal köpüğüydü. 5. Vites önemli bir özellikti, tüketimi azaltıyordu. Dönemine damga vuranlardandı.
Toyota babamın müşterisi olunca, Corona’ya geçtik, güzel bir araçtı, 100km ile gidiyorum zannederken bir de bakarsın 150 olmuş, sürati hiç içeri hissettirmezdi.
Nissan Altima gemi gibi bir otomobildi, geniş mi geniş, her türlü konforu haiz, Japon otomobillerinin çoğunda olduğu gibi “all inclusive”… “Her şey” vardı içinde, yıllarca hizmet etti…
Vectra İzmir’de üretiliyordu, bu da bir tarih artık, üzücü tabii. 1996 modeldi, harika yol tutuşu, çok detaylı yol bilgisayarıyla çağının ötesindeydi.
Bunlar içinde büyüdüğüm ailemizin arabalarıydı. Gelelim “şahsi” arabalara.
İlk arabam 1989 model bir BMW 3.16i idi, üçüncü sahibiydim, Bilkent’in son dönemlerinde elime geldi. Çok seviyordum tabii, bir kazada beni iyi korudu. Sonra da yine Türkiye’de ilk üretilen Corolla’ya takasa gitti. Bembeyaz bir kuğuydu Toyota Corollam, ama otobanda lastik patlaması sonucunda maalesef takladan son anda kurtularak kendisi pert oldu. Kasko bedeliyle artık az zaman sonra eşim olacak sevgilimle Opel Corsa almaya karar verdik, gelinlik ve damatlıkla bindiğimiz sevimli aracımız oldu o da… Sonra iş hayatımda Tofaş yılları başlarken “ayıp olmasın” kontenjanından Fiat Tipo ve Fiat Idea ile devam ettik. Her ikisi de güzel hizmet ettiler ve ömürlerini tamamlayarak Renault Symbol ve Nissan Micra’ya yol açtılar…
Product life cycle (ürün yaşam döngüsü) hikayeleri yazabilirim hepsi için… Ama bahsettiğim şey şu; hepsi hayatımızda yer etmiş, ailemizin bir üyesi olmuş araçlardı. Hala da öyleler. Dayanıklılardı, “5 years car” değillerdi. Şimdinin motosiklet bozması “otomobilimsi” araçlarına rast geliyorum da, sevimliler ama… Renkler ve zevkler tartışılmaz diyelim, kırmayalım onları üretenleri ve sevenlerini de… 🙂
Yazarın diğer yazısını okumak için tıklayın : Mobilite Peşinde